Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

ötede beride

  • 1 ötede beride

    hier und da

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ötede beride

  • 2 ötede beride

    в ра́зных места́х, там-ся́м

    Türkçe-rusça sözlük > ötede beride

  • 3 ötede beride


    удэкI-мыдэкI, модыкI-мыдыкI

    Малый турецко-адыгский словарь > ötede beride

  • 4 ötede beride

    here and there, about

    İngilizce Sözlük Türkçe > ötede beride

  • 5 öte

    öte (die) andere Seite; drüben; mehr (-den als); (das) Weitere, (das) Übrige;
    öte dünya Jenseits n;
    öte yandan andererseits;
    ötede drüben, dahinten;
    ötede beride hier und da, überall;
    ötedeki gegenüberliegend;
    öteden von drüben;
    öteden beri seit jeher, schon immer;
    öteden beriden von hier und von da; von diesem und jenem;
    dağın ötesi(nde) jenseits des Berges, hinter den Bergen;
    ötesi berisi alle möglichen Stellen ( oder Sachen);
    ötesi çıkmaz sokak da sind wir in einer Sackgasse;
    ötesi var mı? (ist) sonst noch etwas (zu sagen)?;
    öteye beriye hierhin und dahin;
    -den öteye gitmek fig hinausgehen (über A)

    Türkçe-Almanca sözlük > öte

  • 6 round

    adj. yuvarlak, daire şeklinde, küresel, top şeklinde, tam, kesirsiz, bütün, okkalı, açık, kesin, çekinmeden, şiddetli, sert (şarap)
    ————————
    adv. daire şeklinde, çepeçevre, boyunca, etrafına, öbür tarafa, bu tarafa
    ————————
    n. daire, halka, çember, tur, yuvarlak şey, dizi, birbiri ardına yapılan şeyler, dilim, yaylım ateşi, tufan, raund, kanon [müz.]
    ————————
    prep. çevresinde, etrafında, yakında, yakınında, hakkında, konusunda
    ————————
    v. yuvarlaklaştırmak, etrafını sarmak, etrafında dönmek, etrafını dolaşmak, etrafını dolaşarak geçmek, yuvarlaklaşmak, tamamlanmak, dönmek
    * * *
    1. yuvarla (v.) 2. raund (n.) 3. yuvarlaklaş (v.) 4. yuvarlak (adj.)
    * * *
    1. adjective
    1) (shaped like a circle or globe: a round hole; a round stone; This plate isn't quite round.) yuvarlak
    2) (rather fat; plump: a round face.) şişman, dolgun, topalak
    2. adverb
    1) (in the opposite direction: He turned round.) ters yöne, geriye, arkaya
    2) (in a circle: They all stood round and listened; A wheel goes round; All (the) year round.) dairesel, daire şeklinde
    3) (from one person to another: They passed the letter round; The news went round.) elden ele
    4) (from place to place: We drove round for a while.) ötede beride, öteye beriye
    5) (in circumference: The tree measured two metres round.) çevresinde, çepeçevre
    6) (to a particular place, usually a person's home: Are you coming round (to our house) tonight?) (birinin) evine
    3. preposition
    1) (on all sides of: There was a wall round the garden; He looked round the room.) çevresinde, etrafında
    2) (passing all sides of (and returning to the starting-place): They ran round the tree.) etrafında, çevresinde
    3) (changing direction at: He came round the corner.) dönerek
    4) (in or to all parts of: The news spread all round the town.) her tarafına/yerine
    4. noun
    1) (a complete circuit: a round of drinks (= one for everyone present); a round of golf.) tam bir tur
    2) (a regular journey one takes to do one's work: a postman's round.) dolaşım, uğrama, tur
    3) (a burst of cheering, shooting etc: They gave him a round of applause; The soldier fired several rounds.) atım, el
    4) (a single bullet, shell etc: five hundred rounds of ammunition.) mermi, bir atımlık cephane
    5) (a stage in a competition etc: The winners of the first round will go through to the next.) devre, raunt, set
    6) (a type of song sung by several singers singing the same tune starting in succession.) kanon
    5. verb
    (to go round: The car rounded the corner.) etrafını dolaşmak, dönmek
    - roundly
    - roundness
    - rounds
    - all-round
    - all-rounder
    - roundabout
    6. adjective
    (not direct: a roundabout route.) dolambaçlı, kestirme olmayan
    - round-shouldered
    - round trip
    - all round
    - round about
    - round off
    - round on
    - round up

    English-Turkish dictionary > round

  • 7 nata-weta

    bu tarafta o tarafta
    --------
    ötede beride

    Kurdish (Zazaki) - Turkish dictionary > nata-weta

  • 8 novera-bovera

    bu tarafta o tarafta
    --------
    ötede beride

    Kurdish (Zazaki) - Turkish dictionary > novera-bovera

  • 9 novera-wevera

    bu tarafta o tarafta
    --------
    ötede beride

    Kurdish (Zazaki) - Turkish dictionary > novera-wevera

  • 10 about

    hakkinda, üzerine; suraya buraya, çevresinde; ötesinde, berisinde; üstünde, yaninda; yakininda, buralarda, suralarda, ötede beride, surada burada; öteye beriye; yakinlarda, buralarda; asagi yukari, yaklasik, aksi yöne, geriye; hemen hemen, neredeyse

    English to Turkish dictionary > about

  • 11 around

    çevresine, çevresinde; orada burada, oraya buraya, ötesinde berisinde, saginda solunda, sagina soluna; yakinlarinda, yakininda, dolayinda, civarinda, çevrede, ortalikta; asagi yukari, yaklasik; arkaya, geriye; yakinlarda, civarda, buralarda; ötede beride,

    English to Turkish dictionary > around

См. также в других словарях:

  • ötede beride — zf. Çeşitli yerlerde, şurada burada Burun kanaması, diş kırılması, ötede beride ufak tefek sıyrıklar ve şişler... R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kanama — is. Kanamak işi, nezif Burun kanaması, diş kırılması, ötede beride ufak tefek sıyrıklar ve şişler. R. N. Güntekin Birleşik Sözler beyin kanaması …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kibritçi — is. 1) Kibrit satan kimse 2) sf., mec. Cimri Yahudi mahallesi, halkı fazla kibritçidir ama ötede beride ışık var. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • öte — is. 1) Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera Köşklerin biraz ötesinde köy kulübelerine benzer derme çatma evler görülürdü. R. E. Ünaydın 2) Bir şeyin arkadan gelen bölümü İşin ötesi kolay. 3) sf. Bulunulan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şiirli — sf. Şiir havasında olan Ötede beride Fıstıkağacı, Bağlarbaşı, Servilik, Nuhkuyusu gibi saffetli ve şiirli isimler duyulur. A. Ş. Hisar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çileden çıkmak — 1) olup bitenler karşısında sabrı ve dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek Ben ötede beride tanıdığım yaşlı başlı Fransızlarla böyle konuştukça kardeşim çileden çıkıyordu. B. R. Eyuboğlu 2) çile süresini bitirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • SERSERİ — f. Ötede beride gezen, başı boş. İşi gücü olmayıp boşta dolaşan, haylaz, derbeder, avare. * Boş söz …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»